Yolculuk sırasında elinizde bir haritanın olması büyük avantajdır. Harita olmadığında, nereye gidileceğini bulmak bazen zordur ve yolculuk birdenbire etrafta bubi tuzaklarının olduğu bir yapboz haline gelebilir. İyi bir şifa çemberi ve haritayla her şey daha net hale gelir. Bu yolculuk her halükarda yapılmak zorundadır ama harita, nereden gelinip nereye gidilmeye niyetlenildiğine dair kişiye yardımcı olur. Yıllarca yaşama, evrene, Tanrı’ya, dine, günaha, yaşamın anlamına ve her şeye dair yaşadığım karmaşa ve karışıklığın sonunda şifa çemberiyle tanıştım ve bir haritam olduğunu keşfettim. Harita, kişiye bir bölgeyi göstermek yerine bir kartalın gözüyle görmeyi öğretir. Benim için haritayı anlamak inanılmaz derecede özgürleştirici oldu ve yaşamın yapbozunu algılamama yardım etti.
Şifa çemberini öğretmenin çok çeşitli yöntemleri vardır ama kendi yöntemimin kökeni Orta Amerika’dan, Maya kültüründen geliyor. Şifa çemberinde güney, su elementini ve duyguları temsil ediyor; batı, toprak elementini ve fiziksel olanı temsil ediyor; kuzey, hava elementini ve mental boyutu temsil ediyor; doğu ise ateş elementini ve spiritüel dünyayı temsil ediyor. Merkez ise bütün güçlerin dengede olduğu ve yaratımın aktığı alandır. Şifa çemberi, daire içine sığdırılmış yaşamdır, bir öğretidir, bir yoldur. Kendi dışımızdaki her şeyle bağlantımızı gösterir, merkezimize geri dönüş için, eve geri dönüş için yol göstericidir.
Şifa, iyileşebilen her şey demektir. İyileşmek ise tekrardan bir bütün olmaktır. Tekrardan bir bütün olmak, bütün bir insan olmak ise kutsal olmaktır. Şifa, güç ve yaşam tecrübesiyle edinilmiş bilgidir. Şifa, kelimenin tam anlamıyla, kişinin kendi üzerindeki gücü, yaşama tepki verebilme yetisidir. Bizim şifamız dünyaya ve diğer insanlara ne verebildiğimizdir, kendi yaşam süremiz boyunca topluma katabildiklerimizdir. Şifa, geriye dönüp baktı ğımızda gördüğümüz şeyle gurur ve keyif duymaktır. Bütünün evrimine kendi eşsiz katkımızı sunmaktır.
Şifa Çemberi
Şifa çemberi bir bilgi halkasıdır. Hem evrendir, hem de bireydir. Yukarıda olduğu kadar aşağıdadır da. Çok olan az olanın yansıması, az olan ise çok olanın yansımasıdır.
Dört yön vardır, merkezle beraber beş yapar. Sonra, yukarısı ve aşağısı vardır; böylece, yedi yapar. Yedi, yaratıcının rüyasını gerçeğe dönüştürmesidir. Yaratıcının kendini deneyimlemesidir. Şifa çemberi, maddesel gerçekliğin üçüncü boyutunda yaşamı yaratan ve etkileyen güçleri anlamaya giden yoldur.
Çemberin doğusu, güneşin doğduğu yerdir. Başlangıçların ve bitişlerin, görme yeteneğinin ve ilhamın yeridir; ruhun maddeye dönüştüğü ve maddenin ruha dokunduğu yerdir; doğrusal zamanın kapsadığının çok ötesinde bir yerdir. Tohumların ekildiği ve filizlerin çıktığı ilkbahardır. Yüksekten uçabilen, dünyalar arasını ve yukarıdan baktığında büyük resmi görebilen kartalın ve akbabanın yeridir. Yaratımın ve sihirbazın yeridir, yani düşüncemizin yaratım gücünün olduğu yerdir. Maj veya Büyücü’nün yeridir; hayal ettiğimizin gerçeğe dönüştüğünü öğrendiğimiz i-MAJinasyonun yeridir. Vizyon görücünün, yani gözle görülenin ötesindeki gerçekliği ve bütün yaşayan canlıların fiziksel bedenlerinin altında yatan enerji matrisini görenin yeridir.
Yaşam üzerine, evren ve diğer şeyleri düşünmek için ve yalnız kalmak için gittiğimiz dağın bulunduğu yerdir. Burası, taşıdığımız gereksiz yükleri yakan ruhun ateşidir ama aynı zamanda neyi yaktığımı za dikkat etmemiz gereken bir yerdir. Erkekler meclisinin yeridir, heyeokah yani dünyayı ters düz göstererek gerçeği öğreten “tersjoker-komedyen”in yeridir. Sürekli evreni yaratan ve tekrar tekrar yaratan, örülen ağ ile örenin bir olduğunu bize hatırlatarak kendi ağını ören Örümcek Kadın’ın yeridir.
Şifa Çemberi ve Yönlerin Etksi
Çemberin güneyi güveni, masumiyeti ve çocukluğumuzu temsil eder. Duyguiarın, enerji ve hareketin, suyun, tutkunun ve kalbin bulunduğu yöndür. Dokunmayı ve dokunulmayı, hissetmeyi, güzellik ve sihirle duygulanmayı öğreniriz. Güney, genellikle çocukların dünyayı canlı, ışıltılı ve özle bağlantılı olarak deneyimlemelerini temsil eder. Sonra büyükler çocuklara, kişinin özden uzak ve bir ölünün gerçekliği içinde yaşadığı dünyadan kurtulmak için mücadele etmesi gerektiğini öğretirler. Güney, bizim için zamanın başladığı yerdir. Kendimizi yansıtan aynayı kendi üzerimize çevirdiğimiz an, geçmişimiz bugünümü zü etkilemez. Şifa çemberi öğretilerinden biri, spiritüel çocukluk çağının 27 yaşına gelene kadar sürdüğünü söyler; derken Satürn gezegeni gökyüzünde doğum anımızdaki yerine geri gelerek yaşamı altüst eder.
Güney
Güney, savaşçının ilk düşmanını, korkuyu, deneyimlediğimiz yerdir; böylece savaşmayı ve yenilmemeyi öğreniriz. Güneyin hayvan totemlerinden olan Küçük Fare, büyük resmin aslında bir çok küçük detayın bir araya gelmesinden oluştuğunu bize hatırlatır. Çakal, burnumuzu sürteceğimiz olaylara bizi sürükler ki hatalarımızdan ders çıkararak ‘büyüyebilelim. Derisini bırakan Yılan ise ilerleyip büyüyebilmemiz için bizim de geçmişimizi bırakmamız gerektiğini bize hatırlatır. Güney aynca, her şeyin kutsallığını anlatmak için insanlara şifa çubuğunu getiren Beyaz Buffalo Kadın’ın da yeridir.
Batı
Batı, içsel çalışmalarımızı gerçekleştirmek üzere içe döndü ğümüz yer olan batan güneşin yeridir. Burası kadının yeridir; derin, karanlık, içsel ve yeni yaratımın beslendiği ana rahminin bulunduğu yerdir. Batı, yaşam veren ve döngüleri ve sabrı öğreten Büyükanne Dünya’nın yeridir. Değişimin sabitliğinin, çürü menin ve yeniden doğmanın yeridir. ölüm yeniden yaşam verendir; her canlı doğar, yaşar, ölür ve çürüyerek yeniden yaşam verir. Batı, fiziksel olan her şeyin yönüdür. Fiziksel maddenin algıladı ğı tek 1.aman, her şeyin fiziksel olduğu “şimdi”de, “an”da olandır.
Batı, kış uykusuna yatan ve uzun kış boyunca uyuyarak rüya gören Ayı’nın yeridir. Geceyi bilen Baykuş’un yeridir. Spiritüel bir savaşçı olabilmek için ölümü ve ölümcül olan durağanlığı yenmeyi bize öğreten Jaguar’ın yeridir. Jaguar bütün düşmanların esasında dost ve birer öğrenme fırsatı olduğunu bilir. Batı, 30 ila 54 yaş arasında günlük yaşamda olgunlaşma sürecimizin ama aynca, içsel olgunlaşmaya ulaşmaya çalıştığımız spiritüel ergenliğin de yeridir.
Burası, zıt kutuplann içsel spiritüelliğinin yeridir. Kadının içindeki erkektir; erkeğin içindeki kadındır; dış dünyanın uyaranlarıyla bağlantımızı kesip sessizliğe dokunduğumuzda bağ lantıya geçtiğimiz yerdir.
Batı sürekli akan ve hareket halinde döngüleri bize öğreten değişen kadının yeridir. Sürekli ritmin, gel-gitin, akışın ve var olan her şeyle içsel bağlantımızın yeridir. Batı, yaşama veyaşayan her varlığa karşı sorumlu olduğumuzu ve onlara sevgiyle yaklaş mamız gerektiğini bize hatırlatır. Bize en büyüle hediye olan yaşamı veren ve sürekli bütün ihtiyaçlarımızı karşılayan annemize karşı ve dünyaya karşı sorumluluğumuzu hatırlatır.
Kuzey
Kuzey, toprağın donduğu ve hayatta kalmak için şartlara uyum sağlamamız gereken kış mevsiminin yönüdür. Kuzeyin totemi Büyük Beyaz Buffalo, kendi bedenin tamamını insanları doyurmak ve giydirmek için feda ederek vermenin kutsallığını bize öğretir ve ayrıca, Toprak AnaC:lan ödünç almış olduğumuz her şeyi buradaki zamanımız dolup da sıramız geldiğinde geri verecek olduğumuzu bize hatırlatır. Kurt öğretmendir, yol bulan ve aileyi koruyandır. At, bilgeliği ve felsefeyi koruyandır. Ejderha ise bizi her şeyi bilme haliyle temasa geçiren ve güçle yüz yüze getirendir.
Kuzey; şifa çemberi gibi, bir şamanın eski yöntemleri ve öğretileri gibi ve tam olarak insan olabilmenin ne anlama geldiği gibi gizemli öğretilerin yeridir. İngilizce “human” yani insan kelimesinin açılımı ‘hu’ kutsal olan ‘man’ ise ölümlü anlamsındadır. Yetişkinlik yaşının 57 ve 85 yaş arasındaki dönem olduğu düşü nülebilir. Bu dönemde, madde içindeki ruh gerçek olgunluğa erişir. Bir topluma ait olduğumuzu ve bireyselliğimizin esasında kendi grubumuzla, ülkemizle, bütün insanlıkla, bütün krallıklarla ve gezegenin kendisiyle sanki örülmüş gibi içten bağlı olduğunu öğreniriz. Bu; bilgimizi, bilgeliğimizi ve deneyimlerimizi herkesin iyiliği, gelişmesi ve kurtuluşu için paylaşmamız gerektiğini idrak ettiğimiz spiritüel olgunlaşma zamanıdır. Batı, bütün varlıkların refahı için bizim de çalışmamız gerektiğini bize hatırlatan ve evreni avuçlarının içerisinde tutan Çıngırakla Dolu Kadın’ın yeridir.
Böylece, yaşamımız tamamlanırken, bir kez daha ama bu kez bir yetişkin olarak doğuya varırız. Bu dönemi 84 ila 1 08 yaş arası ya da “son” her ne zaman geliyorsa, o zaman olarak düşünebiliriz. Bu dönem dışsal faaliyetlerimizin azalıp başlangıçta var olana, içsel öze yöneldiğimiz ve tekrar çocukluğun sadeliğine döndü ğümüz dönemdir. Bütün yaşam, ölüme giden bir çemberdir.
Öğretiler
Öğretiler, doğrusal zamanın sadece üçüncü boyutta deneyimlediğimiz bir illüzyon olduğunu söyler. Bu, ruhsal aleme tekrar adım atmamızla dünyaya gelmek için ruhsal alemi terk etmemizin aynı anda gerçekleşeceği anlamına geliyor. Ruha göre, bütün yaşam yolculuğumuz bir göz kırpışı kadar kısadır.
Yaşamımızın sonu yaklaşırken ateş, öz ayrılana dek bedenlerimizi yakmaya başlayacaktır. İleri yaşımızda yaşamımızın niteliği, yolculuğumuz esnasında kendimizi ne kadar temizlediğimize ve iyileştirdiğimize, ruhumuzla ne kadar yakın ilişki içerisinde olduğumuza, ne kadar ilham aldığımıza, ruhsal dünyayla ne kadar bağlantıda kaldığımıza, yeteneklerimizi ve bize sunulan yetileri ne kadar geliştirdiğimize ve bunları başkalarına yardım ve hizmet amaçlı kullanıp kullanmadığımıza bağlıdır. Eski kültürlerde, yaşamın sınavlarından ve denemelerinden geçerek paha biçilmez yaşam deneyimleri kazanan ve bu bilgileri gençlere aktaran yaşlılar, bilge olanlardı. Bu gelenek “gelişmiş” dünyada neredeyse yok oldu ve bu gelenek yeniden canlandırılmazsa “gelişmiş” dünya yok olma tehlikesiye karşı karşıya kalacak.
Bu yönlerin her biri birer kulübe, birer “yuva” gibi düşünülebilir. Öğretiler, bu dört yönden birinde kendimizi yuvada hissedeceğimizi ve bu yönün sınavlarının ve denemelerinin bizim için çok kolay olacağını söyler. Diğer iki yönün ise bizleri zorlamayacağı ancak belirli bir çalışma gerektireceği ve derslerin nispeten kolay öğrenileceği söylenir. Ancak dördüncü yön, en büyük sınavların ve testlerin bulunduğu ve bazen derslerin öğrenilmesinin bir yaşam boyu süreceği yöndür.
Her yönün kendi “düşmanı”, kendi zorluğu, egoya ve kişinin kendine verdiği değere takılmışlığı vardır. Bu durum doğuda spiritüel kibir, kendini üstün görme, gücü yanlış kullanma, maddeyi ve dünyayı reddetme, üstün spiritüel olaylara bağlılık şeklinde kendini gösterir. Güneyde ise kendine acıma hikayeleri, kendinizi eğlendirdiğimiz ve çeşitli sorumluluklarımızı yerine getirmemek için bahaneler üreterek, hala çocuk kalarak büyümeyi ertelemek ve günümüzün problemlerinden kaçmak için kullandığımız acı oyunları vardır. Batı yönünde kişinin sürekli kendisiyle alakadar olması, kendisiyle takıntılı ve sürekli bir depresyon hali içerisinde olması, karanlıktan çıkmayı ve dünya gerçekliğini deneyimlemeyi reddetme hali ve yaşamın -Tanrı’nın- önümüze koyduğu zorluklarla kendini bütünleştirmesi vardır. Kuzeyde ise bilgelik olmadan bilgi, zekasal kibir, dogma, ukalalık, deneyimlenmeden kabul edilmiş teoriler ve kavramlar, başkalarına zekice kendi üstünlüğünü gösterdiğini sanıp sorgulayarak ve eleştirerek kendini yok eden zihin vardır.