İçimizdeki güçleri dengelemek ve varoluşun büyük labirentinde kendine düşeni yönetmeyi öğrenmek, yaşamdaki amacı­mızdır. Her birimizin kendine ait bir yolculuğu var ve yol boyunca karşımıza çıkan bütün sapaklarda kendi kararlarımızı kendi­miz vermeliyiz. Çocukluğumuzda bize yol gösteren ve sorumluluklarımızı sırtımızdan alan ebeveynimiz ve Noel Baba figürü var. Yetişkinliğe geçtiğimizde ise hiç kimse kalmıyor: ne büyükbaba, ne de Tanrı’nın yerine konan Noel Baba … Kendimizden ve bize sadece yol gösteren ama sorumluluğumuzu üstlenmeyen ruhsal rehberlerimizden başka hiç kimse kalmıyor. Yolculuk kendi seçimlerimizle, kendi çabamızla, oluşan sonuçların sorumluluğunu kendimiz taşıyarak kendimize ait olan yolu almaktır. Suçlanacak kimse yok, suç yok; sadece kazanılacak olan tecrübe, farkındalık, algı ve bilinçlilik var. Her yön büyümek, gelişmek ve kendimizi tamamlamak için bilmemiz gerekeni bize yansıtan bir aynadır. Amacı ise yuvaya; dengenin, ahengin ve merkezimiz olan sağlığın mekanına, ufak arzularımızın büyük yaratımlara dönüştüğü yere gitmemiz için bize rehberlik etmektir.

Şifa çemberleri çok eskiden beri evreni öğretmek için kullanılmıştır. Taş halkaların kalıntıları tüm dünyada bulunabilir. Kadimler, dünyalarını dairesel ve döngüsel olarak görürlerdi. Zaman ise tek çizgide olmak yerine dairesel algılanırdı. İçimizdeki Güçleri Dengelemek ve Şifa çemberleri evrenin işleyişini, doğal düzeni, doğal düzende insanın yerini ve yaşamın amacını öğretirlerdi. Şifa çemberleri, evreni dengede tutan güçleri gösterirlerdi.

Şifa çemberleri ayrıca yaşamın bir felsefi soru olmadı­ ğını da bize öğretirler. Yaşam ne kadar acı veya tatlı olursa olsun, bizim insanlık realitemiz, gerçeğimiz, hakikatimiz ve öğretmenimizdir. Çemberler bize yaşamın bir· din olmadığını, daha çok her insanın kim olduğunu sorgulayarak öğrenip büyümek için bize sunulan mükemmel bir fırsat olduğunu öğretirler. (Hyemeyohsts Storm, Lightningbolt).

İçimizdeki Güçleri Dengelemek

Yaşam dairelerle ve döngülerle çalışır. Her hareket bir tepki getirir. Buna verilen genel isim Karmadır. Bu bir atıf ya da kutsal ve gerçek dışı bir öğreti değildir. Bu, gölgenin ve ışığın doğal güç­ lerinin dengesidir ve bizler öğrenene dek evren tarafından sürekli önümüze getirilir.

Çoğumuz, günlük kültürün etkisinde, güvenlik ihtiyacıyla çevrili, onaylanmak, tanınmak ve kabul görmek ister bir halde sıradan insanlar olarak başlarız. İçimizdeki Güçleri Dengelemek ve Bir kimlik sahibi olmak için dış dünyaya güveniriz ve kendi gücümüzden, doğrunun ne olduğuna dair duygumuzdan çok miktarda feragat ederiz.

Olayların bu şeklinin “normal” sayılması ne kadar üzücü­ dür. Konuşmalarımda genellikle salondakilere daha önce transa veya hipnoza girip girmediklerini sorarım. Bazı eller havaya kalkar. Daha sonra, kaç kişinin hiç transa girmediğini, kaç kişinin hipnotize edilmediğini veya kaç kişinin beyninin yıkanmadığı­ nı sorarım. Genelde bir kısmı kendinden emin, oldukça fazla el havaya kalkar. Sonra şunu sorarım: “Peki şu anda içinde bulunduğunuz transa ne demeli, normal farkındalık olarak adlandı­ rılan transa?” Bu soruyu çoğu kez, soruyu anlayanların kahkahası takip eder. Ardından “normal uyanık hal bilincimiz”imizin derin trans hali olduğu hakkında konuşurum. Bazılarınız için hu zorlayıcı bir fikirdir ama acaba ne kadar şartlanmışsınızdır? Tanıdığınız insanlar ne kadar transta, hipnozda veya şartlanmış durumda?

Doğduğumuz andan itibaren çeşitli doktrinlerin hedefi oluruz. Eğitim olarak, din olarak, yetiştirilme olarak bildiğimiz hudur ve bu bize, aileye ve topluma uyum sağlamayı öğretir. Yaşamımızın ilerleyen. zamanlarında çok değişik kültürlere yolrnluk edebiliriz ve yeterince uzun kalırsak onların dünyayı nasıl gördüklerini öğrenebiliriz; ve eve dönüşümüzde kültür şoku yaşama ihtimalimiz yüksektir. Bu, normalliğin nasıl kültürel bir olgu olduğunu ve sabit bir gerçekliğe dayanmadığını görmemiz için müthiş bir fırsattır; kültürümüzün normal olarak kabul ettiği şeylerin esasında ne kadar tuhaf olduğunu görürüz.